Archive for the ‘venus’ Tag

Mistress Alexia – Gallery I

Mistress Alexia – Gallery I

Her Son Bir Baslangic

Kadere inanmak da olasilik dahilindeydi, ama o hep bu olasiligi gozardi etmisti.. Hayatini kendisinin belirleyecegini sanmisti, ne buyuk bir yanilgi. Korkularini gostermemeye calistikca, daha da guclu sekilde ortaya cikiyordu.. Kendisinden buyuk bir gucun varligi , siyrilip kurtulamayacagi sekilde onu kendisine cekiyordu..

Ipler baglanmis ve her saniye, onceden belirlenmis ona yaklastiriyordu onu belki de hayati boyunca.. Ama o bu ipleri sona yaklastikca farketmisti.. Olacagina ihtimal dahi vermiyordu boyle bir seyin.. Buna benzer hikayeler duymus ama bir turlu inanmak istememisti.. Oyle ya o her seferinde kendini tasmalamak isteyenlere karsi mucadele ediyordu ve kimse bunu basaramamisti.. Ama asil gozden kacirdigi boynuna baglanmak istenen seyden kurtulmaya calisirken ayagina baglanan ve hem de siki sikiya baglanan ipti..
Okumaya devam et

Domme’lar, Kis ve İstanbul …(Jason Bourne)

BDSM denen, hayatlarımızı kendine, kendini tutkularımıza, günahlarımıza esir eden, tasmanın ucundan tutan elin sisli puslu olduğu bu merede en çok yakışan mevsim hangisidir düşündünüz mü hiç?

Bence kıştır.

Yaz aylarıyla hımbıllaşıp gevşeyen doğanın sarsıcı bir gerçeklikle silkinip asıl dirilişini yaşadığı mevsimdir kış.

Üstünlüklerine samimiyetle inandığımdan benim için her biri ayrı saygınlıkta ve domme, ama genlerinde yatandan bihaber olanların çoğunluğu oluşturduğu yalnız kadınları şevkatle sarmalayan tek mevsimdir aslında. İçtenmiş gibi gözüken, aklınıza gelebilecek tüm günahlara vize veriyormuşçasına cömert bir maskeyle dolaşan, fakat rutubetli İstanbul öğlenlerinde yalnızlığın kara humma gibi zihnimize sülük gibi yapışmasına sebep olan yaz aylarından daha merttir kış.

Denizden, sahile yaklaşan karayel, sedef kakmalı deri bir kırbaç gibi Caddebostan sahillerini kamçıladığında dalgakıranların itaatini izlediniz mi hiç hayranlıkla. Ya da bu ritüeli hüzünlü gözlerle izleyen, haylidir tenine yürekten bir erkeğin teni değmemiş olan orta yaşlı kadınların sahil yürüyüşlerine tanık oldunuz mu?
Okumaya devam et

20 Soru – Chilek

Marcel Proust, Bernard Pivot ve James Lipton’a tesekkurlerimle..

20 soru kosemin bugunku konugu etkileyici arkadasim Chilek..

Istegimi kirmadi ve blogum icin kendisi 20 soruyu cevapladi..

Tesekkurler Chilek..

1- en sevdiğiniz kelime?

ÇiLeK

2- nefret ettiğiniz kelime?

(Bir “kelime” olduğundan emin olmamakla birlikte) “ yoff ”

3- ne sizi heyecanlandırır?

Zeka parıltısı görmek

4- heyecanınızı ne öldürür?

Salaklık

5- en sevdiğiniz ses nedir?

Dalga sesi
Okumaya devam et

20 Soru – Pussycat

Marcel Proust, Bernard Pivot ve James Lipton’a tesekkurlerimle..

20 soru kosemin ilk konugu herkesin en azindan nickini bildigi Pussycat..

Yogun calismalar sonucu ulastim ve blogum icin kendisi 20 soruyu cevapladi..

Tesekkurler Pussycat..

1- en sevdiğiniz kelime?

Neden?

2- nefret ettiğiniz kellime?

Demagoji

3- ne sizi heyecanlandırır?

Sadizm =)

4- heyecanınızı ne öldürür?

Hevessizlik

5- en sevdiğiniz ses nedir?

Viyolonsel

Okumaya devam et

OWK Queen’s Guard

Kralice’nin Muhafizlari’nin gorevi OWK topraklari ustunde gecerli kanun, kararname ve direktiflerin uygulanmasini saglamaktir.. Bunun otesinde polis gucu, zindan koruma ekibi, gumrukler, guvenlik ve koruma gorevlerini yurutur ve kriminal olaylarda sorusturma birimi olarak gorev yapar..

Not: Daha fazla resim icin ismin ustune tiklayin.. Click on the names to see the full gallery..

Kralice’nin Muhafizlari’nin Yapisi

Headmistress of the Queen´s Guard

Madame Loreen

Lady Officers

Madame Jana

Madame Katarina

Madame Taylor

Mistress Roberta

Guardesses

Madame Elena

Madame Veronika

Madame Danielle

Madame Samantha

Madame Rita

Madame Laura

Madame Karma

Madame Miranda

Amsterdam’da Bir Garip Hikaye (Onur666)

I

tamı tamına 3 ay olmuştu, Paris’ten Amsterdam’a, abimin yanına taşınalı…ve tam 1 ay olmuştu, abimin “sıkıldım Honoré… buralar senin artık” diyip gidişinin üzerinden…evet benimdi artık “buralar”…ha bu arada adım Jacop, abimin bana Honoré demesinin sebebini tam çözememekle beraber Paris’te sanat eğitimi almama bağlıyorum…ama seviyorum o ismi ne hikmetse daha az sıradan bir isim gibi geliyor kulağa…neyse uzatmayacağım…dedim ya benimdi artık “buralar”, peki ya neydi artık benim olan “buralar”…aslen Maltalıyız, ailem babamın “yuppiliği” nedeniyle 70’lerde Amsterdam’a yerleşmiş…burada da abim Silvio ve ben gelmişiz dünyaya…babam ben Paris’teyken ölünce, annem Malta’ya geri döndü…neyse işte şimdi burdayım, ve abimin “buralar” derken kastettiği coffeshop’u işletiyorum…çevredeki diğer coffeshoplara göre ufacık bi dükkan bizimkisi adı Zion…burayı işletmek kolay gelirdi bana Silvio başındayken…zira sadece dumanlanmak için uğrardım…şimdi anlıyorum kazın ayağının asıl şeklini…

hareketsiz aylardaydık, şehirde hemen hemen hiç turist yoktu, bi kaç junkee dışında dükkanıma uğrayan yoktu…böyle oluca abimin dealer’ı Jay Jay’in el altından sağladığı müthiş Jamaica otunun tadını ben yalnız başıma çıkaracağım diye seviniyordum bir yandan da…işler gayet kesat olduğu için de sık sık kapıyı kilitleyip arkadaki atölyemde duman etkili resimler yapıyordum…asıl anlatmak istediğim de burda başlıyor zaten…bir gün ayaklarımı uzatmış babamın eski çubuğuna süper kalite Jamaica mahsulünden doldurmuş üflüyordum, ilk deneyişimdi bunu, hatta J.J “böylesini Grassoppers(amsterdamın en büyük ve popüler coffeshop’u) ‘da bile bulamzsın” demişti…

Okumaya devam et

Plastik Kablo ve Zavallı Bilekler (Onur666)

Zihnimde mi yankılanıyordu bu ses yoksa 1 metre kadar üzerinde sallandığım taş zeminde mi, emin değilim…ama gittikçe yaklaşıyordu…
Eklem yerlerim bilmem kaçıncı saatten sonra yalvarıp bağırmayı bırakmıştı…şimdi sadece, ince ama keskin bir sızı kalmıştı plastik kabloların sardığı ve tüm ağırlığımı taşıyan -en zavallı yerim olan- bileklerimde…

TAK!TAK!TAK!
duyuyorum sigarasının dumanını üflüyor şimdi!…duruyor…bilmiyorum ne kadar yakın bana…bilmiyorum,lanet bantlardan göremiyorum,o görüyor mu beni…ve bilmiyorum ne kadar dayanır bileklerim…ama o biliyor…herşeyi bildiği gibi…ve görüyor ve bekliyor…ne kadar daha direnebilirim teslim olmamaya…teslim olmamak mı(?)…burda tavanda asılı olan kim be adam!neden direniyorsun mini minnacık olmamaya…ya da nasıl direnirsin hala…tek gerçek direnç bileklerinde şimdi…kan sızan,morarmış zavallı bileklerinde…
Okumaya devam et

Kolenin Aski, Ve Kapanan Pencereler.. (Jason Bourne)

Aşkın, BDSM oryantasyonuna halel getirdiğine, bu özel duruşun tutkusuna zarar verdiğine inanırdım “asıl ben”i henüz keşfettiğim yıllarda.

Büyük konuşurudm bu mevzuuya dair o sebeple..Hem de çok büyük.

Ve Tanrı’ nın en büyük hazlarından birisinin, büyük konuşan kullarına o büyük lokmaları yalatıp yutturmak olduğunu da pek bilmezdim, ama gün geldi, öğrendim.

Bundan yaklaşık üç bucuk yıl önce yuttum o büyük lokmaları. Aniden aklıma düşüşünün sebebiyse, acımı katladı. Öğrendim ki, o zamanlar, o da bana aşıkmış.

O aşkı hükmetmenin doğasına serpiştirip yakıştıramadığından, ben aşkımı köleliğimin önüne geçer mi diye tedirgin olduğumdan birbirimize söyleyemedik.

Şairin dediği gibi, “Gözleri, kıyametim olurdu” o zamanlar…

Geri çekilir miydiniz? Size yaklaşan hazdan kaçar mıydınız? Sizi mahvolmaya razı edecek bir hazzın ışıklarıyla gözlerinizin kamaşmasından korkar mıydınız?

Beraber mahvolacağınız birini bulmak…
Okumaya devam et

Dominant, Guclu Ama Yalniz Kadinlar (Jason Bourne)

Her birimizin hayatlarının başkenti, güçlerine pazarlıksız teslimiyet için hayatlarımızı emnyet kemerlerinden sıyırarak ellerne bıraktığımız dominant kadınlar.

Özde hükmetmeyi, yönetmeyi, kontrolü seven, ama her biri Tanrı’ nın ruhlarına üflediği farklı doğalar farklı karakterlerle hayatlarını sürdüren dominant kadınlar var.

Ve her nedense güçlerine, bağımsız duruşlarına hayranlık duyduğumuz bu kadınların ciddi bir çoğunluğunun ne kadar onulmaz bir yalnızlık acısıyla, ne denli tuhaf gel-gitler yaşadıklarını göremez çoğumuz.

Onlar her ne kadar “Tanrıça” nitelemesiyle anılsalar da yalnızlığın, onları da yaratan Tanrı’ ya mahsus olduğu gerçeği, tenlerimizi tutuşturan aidiyet tutkusunun önüne geçemez.

Hizmet edebilmek ve hazlarına adanmak üzere biraraya geldiğiniz o kadınların, siz ayrılıp geri döndüğünüzde nasıl bir koza içine girdiğini düşündünüz mü hiç. Beni çok yaralar işte bu, hem de çok…
Okumaya devam et